30 Kasım 2011 Çarşamba

Green Washing - Yeşile Boyama

Bir ürünün aslında yeşil olmayıp ‘yeşilmiş gibi’ sunulmasına ‘yeşile boyama’ veya ‘green washing’ diye adlandırılır.Yeşil pazarlama konusunda danışmanlık ve araştırma hizmetleri veren ABD’li Terrachoice adlı kuruluş 2008 yılında şirketlerin yeşile boyama konusunda kullandıklari altı önemli yolu açıkladı. Araştırma kapsamında 1028 adet ürün incelendi ve ürünlerin çevre konusunda 1753 iddiada bulunduklarını belirledi.

1028 üründen biri hariç hepsi yeşile boyanma suçundan en az birini işlemiş olduğu saptandı.

Yeşilmiş Gibi Yapma Yöntemleri

1) Çevreye olan bütünsel etki yerine tek bir özelliğe vurgu yapmak
Ürünün toplam çevresel etkisi yerine tek bir özellik vurgulanıyor ve ürün daha çok çevreci gibi gösteriliyor.

Örnek:
Kağıdın beyazlatılmasında klor kullanılmaması üretimi yapan fabrikanın çevreyi kirletmediği anlamına gelmiyor.
Üzerinde enerji tasarrufu yazan bir ampulün üretiminde atmosfere ne kadar Co2 salındığı bilinemiyor.

2) Kanıt göstermemek
Bir çevresel iddia destekleyici bilgi veya güvenilir bir belgelendirme sistemi aracalığıyla doğrulanamıyorsa şüpheyle yaklaşmak gerekir

Örnek:
Hayvanlar üzerinde test edilmediğini söyleyen kozmetik ürünleri, organik olduğunu öne süren yiyecekler veya enerji tasarruflu olduğunu öne süren ev eşyalarının iddialarını doğrulayacak kanıtları olması gerekmektedir.

3) Yanlış anlamalara yol açabilecek belirsiz ifadeler kullanmak
Çok zayıf ya da genel tanımlanmış her türlü çevresel iddia belirsizlik yaratıyor.

Örnek:
Ürünün ambalajına basılan “geri dönüşümlü” amblemi ürünün geri dönüştürülmüş malzemeden yapıldığını ifade ediyor ama malzemenin ne kadarının geri dönüşümlü olduğunu anlatmıyor.

4) Konu dışı çevresel iddialarda bulunmak
Tüketicinin tercih süresinde kafasını karıştırarak yanıltmak amacıyla kullanılıyor.

Örnek:
Ürünlerin üzerinde ozon tabakasına zarar veren kloroflorokarbon (CFCs) gazlarının kullanılmadığına dair ibarenin yer alması. Bunun bir geçerliliği yok çünkü bu tür gazların kullanımı yaklaşık 30 yıldır yasaklanmış durumda.

5) Yalan söylemek
Bazı şirketler ürünleriyle ilgili gerçek dışı iddiada bulunabiliyorlar.

Örnek:
Sertifikası olmadığı halde organik ibaresi olan ürünler, “Energy Star” sertifikasına sahip olduğunu öne süren ürünler, ambalajı tamamen plastik olduğu halde %100 geri dönüşümlü kağıttan üretildiğini iddia eden ürünler.

6) Kullanım alanı sorunlu ürünlerde çevreci iddialarda bulunmak
Bu tür çevresel iddialar doğru olmakla birlikte ürünün kendisi çevre ve inan sağlığı için sorun yarattığından aslında çok anlam taşımıyor.

Örnek:
Böcek ilaçlarının içinde bazı tarımsal uygulamalar için en çevre dostu olanı seçilebilir.Ancak tüketicilerin bu tür ilaçları kontrolsüz kullanımı zaten çevre için önemli bir tahribat yaratacağından en çevreci omanın bir anlamı kalmıyor.

22 Kasım 2011 Salı

Atık Yönetimi

Son yıllarda atık yönetimi kavramı ülkemizde çok önem kazandı. Artık bir çok şirketin ve belediyenin bu konuda daha dikkatli olduğunu gözlemliyoruz. Şirketler kullandıkları kağıtları toplayarak ekonomiye yeniden kazandırılmasına katkı sağlayarak binlerce ağacın kesilmesini engelliyor. Bunun yanısıra binlerce ton sera gazının atmosfere salınımını ve litrelerce suyun harcanmasını engellemiş de oluyorlar.  

Belediyeler ise çöplerin ayrıştırılması konusunda eskisine göre daha etkili ve verimli çalışmakta ve bundan enerji elde etmektedirler. Belediyeler plastik, kağıt, cam vs gibi ayrıştırmayı evlerde ve ofislerde insanlara daha ilk başta yaptırdıkları takdirde çok daha fazla verim alacaklarını ve kısa zaman içinde bununla ilgili de zorunlulukların getirileceğini belirtiyorlar. Yurtdışındaki sistemin ülkemizde de uygulanacak olması sevindirici bir gelişme, böylece hiç bir malzeme kaybolmadan yeniden dönüştürülebilecek ve ekonomiye daha büyük kazançlar sağlayacak.  



Atık yönetimi konusunda şirketlerin en temel düzeyde yapabileceği şeylerden ikisi iç süreçler geliştirerek atık malzeme miktarını azaltmaya çalışmak ya da atık malzemeyi iç kullanım için yeniden işlenebilir hale getirmektir. BMW, ürettikleri otomobillerin kolayca sökülerek küçük parçalar haline getirilebileceğini ve bu parçaların başka otomobillerde kullanılabileceğini belirtmektedir. Geleceğin otomobili artık sadece motoru, rahatlığı, güvenliği, ekonomikliği ve yaygın servis ağıyla değerlendirilmeyecektir. Üreticiler olabildiğince geri dönüşümlü malzemeler kullanma gereksinimleri duyacaklardır. 

Bu arada belirtmek gerekir ki çöp toplayıcıları da aslında atık yönetimi konusunda muazzam önemli bir iş yapmaktadır. Her gün çöplerden toplayıp ayrıştırdıkları malzemeleri akşamları belirli yerlere teslim ediyorlar ve senede 2 milyon TL değerinde atık topluyorlar.

Aşağıdaki rakamlara bakarsanız atık yönetiminin ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlarsınız;

1.1 milyar TL: Çöpe atılıp geri dönüştürülemeyen ekonomik değer
1,000 $: Bir ton kağıt geri kazanıldığında ithalattan tasarruf edilen rakam
5 milyon TL: Her gün kağıt, metal, cam, plastik, ahşap gibi malzemelerden doğan atık üretimi
 

15 Kasım 2011 Salı

Yeşil Tüketici Kimdir?


Bir seminerde salonda bulunanlara yeşil tüketici kimdir diye sorduğumda bana herkes garip garip bakmış, hatta "tüketici dediğin bensem nasıl yeşil olunuyor, yoksa bu da pazarlama gurularının uydurduğu yeni bir kavram mı?" diye sormayı da ihmal etmemişlerdi.

Yeşil tüketici çevreyi koruma işinin sadece hükümete, iş çevrelerine, çevrecilere ve bilim adamlarına bırakılamayacağını ve kendisinin de sorumluluk taşıdığını düşünen kişidir. Yani sadece "çevreyi koruyalım, çevre önemlidir, yarınlara güzel bir gelecek bırakalım" diye düşünmüyor aynı zamanda bunu pratikte de gösteriyor. Ne mi yapıyor? Satın alma tercihleriyle çevreci ürünleri alıp bunu piyasaya süren firmaları ödüllendiriyor ve yeni bir pazar yaratıyor.

İnsanlar doğayı koruyan ve geri dönüşümü olan, çevreye minimum zarar veren, yaptığı sosyal sorumluluk projesiyle doğadan aldığını gene doğaya vermeye çalışan ürünleri almaya başladıkça da yeşil ürün üreten şirket sayısı artıyor. Bir çok firma belki sırf ticari kaygıdan dolayı çevreyle uyumlu ürünler üretmeye başlıyor ama çevre bilincinin herkeste bir anda oluşmasını beklemek hayal olurdu zaten. Eminim ilk etapta para kazanmak için yeşil ürün üreten firmalarda zamanla çevreye daha fazla önem verecek ve geleceğe umutlu bakabilmemiz için gereken faaliyetlere de başlayacaklardır. Zaten firmalar bu sürece girmezler ve yeşil ürünün sadece üzerine etiket konarak çevreyi koruduğunu düşünürlerse tüketici bunu anlayacak ve o firmadan bir daha alışveriş yapmayacaktır. 

Özetlersek yeşil tüketici aşağıda belirtilen ürünlerden kaçınma eğilimindedir;


İnsan ve diğer canlıların sağlığı için tehlikeli
Üretimi, kullanımı ve ortadan kaldırılmasında çevreye önemli zararları olan
Oransız olarak büyük miktarlarda kaynakların tüketimine yol açan
Çok fazla paketleme nedeniyle gereksiz atığa sebep olan
Tehlikeli çevrelerden çıkarılan malzemelerin kullanılmış olduğu
Hayvanların işkence görmesine yol açan

Bir gün hepimizin Yeşil Tüketici olması dileğiyle ....

7 Kasım 2011 Pazartesi

Karbon Ayak İzi (Carbon Footprint)

Son zamanlarda gazetelerde veya televizyonda sıkça duyduğumuz bu terim size ilk başta hiçbir şey ifade etmeyebilir. Hatta şirketlerin karbon ayak izlerini azalttığına dair haberlere anlam veremeyebilirsiniz.  Basit bir şekilde ifade etmek gerekirse karbon ayak izi insanların veya kurumların doğaya saldığı sera gazlarının genel toplam içindeki payıdır. Çevreyle dost ürünler tüketmemek, doğaya önem vermemek, aşırı tüketimde bulunmak, doğal kaynakları korumamak ve en önemlisi fosil yakıtları kullanmak sera gaz salınımını daha da artıracak, bu da küresel ısınmaya yol açacaktır. Küresel ısınma sonucunda buzullar eriyecek, su seviyesi yükselecek, kuraklık başgösterecek, kum fırtınaları tarımı yok edecek, yiyecek sıkıntısı başlayacak ve insanlar uygun iklim koşullarında yaşama umuduyla farklı yerlere göç edecek. Kısacası hayat insanoğlu için tam bir kaos olacak.

Şirketler gazetelerde ilanlar vererek karbon ayak izini düşürdüklerine dair raporlar yayınlayarak tüketicilerin gözünde iyi bir imaj edinmeye çalışıyorlar. Peki bireysel olarak biz ne yapabiliriz diye düşündüğümüzde yapılacak birçok şey bulunmaktadır. Enerji tasarrufunda bulunmak, doğayla dost ürünler tüketmek, mümkün olduğunca arabamızın yerine toplu ulaşımı tercih etmek, uçak kullanımını azaltmak, geri dönüşüme önem vermek ilk akla gelen şeyler olmaktadır. Kısacası tehlikenin farkında olup eski alışkanlıklarımızı bırakıp yeni bir hayat felsefesi edinmemiz gerekmektedir.

Sosyal Medya'da durum nasıl?
Firmalar, karbon ayak izlerini azaltan faaliyetlerini, genellikle bir sosyal sorumluluk kampanyası olarak görüyorlar ve bunların duyurularını internet üzerinden, sosyal medya aracılığı ile de yapılıyor. Artık sosyal sorumluluk projelerinin, sosyal medyada ses getirmesi de firmalar için çok önemli. Kullandığımız teknolojilerin, ürünlerin doğaya zarar vermemesini de düşünmek zorundayız. İnsanlar bu duyarlılıkla sahip olduğu teknolojileri de daha anlamlı kullanmaya başlayacaklardır.

Örnek olarak, Filli Boya'nın yaptığı Yarına Borcumuz Var kampanyasından bahsedebiliriz; Bu kampanya ile amaçlanan küresel iklim değişikliğine, sürdürülebilir bir hayat için ısı yalıtımının önemine dikkat çekmek ve farkındalık yaratmak. Türkiye Devlet İstatistik Enstitüsü ile Çevre ve Orman Bakanlığı'nın en son yayınlamış olduğu Türkiye Emisyon Envanter raporuna göre ülkemizde bir kişinin karbon ayak izi, yılda ortalama 5,1 ton olarak belirtiliyor. Bu rakamı azaltmak da tamamen bizim elimizde, enerjiyi verimli kullanarak karbon ayak izlerimizi seyrekleştirebiliriz. Daha sağlıklı ve temiz bir dünya için bunu yapmak zorundayız. Filli Boya'nın üstlendiği bu sosyal sorumluluk projesini sosyal medyaya taşıması da oldukça başarılı olmuş. Kampanya kapsamında, Filli Boya Yalıtım kendi karbon ayak izini hesaplayan ilk 3.000 kişinin bir haftalık evsel enerji kullanımından kaynaklanan karbon ayak izini hesaplayacak ve bu karbon ayak izlerini sıfırlayacak. Karbon sıfırlama işlemi, myclimate Türkiye karbon denkleştirme projeleri portföyünde yer alan, Çeşme ve Gelibolu'daki  Gold Standard sertifikalı rüzgar enerjisi projelerine kaynak aktarılmak sureti ile yapılacak. Yani doğaya verilen zarar, rüzgar enerjisi projesi ile geri kazanılacak. Sosyal sorumluluk kampanyasını, sosyal medyada kullanımı açısından çok başarılı bir örnek. En azından Filli Boya'nın Onur Air gibi bir hataya düşmediği kesin.

Karbon salımını azaltmanın en etkili yollarından birisi ısı yalıtımı. Facebook'un Avrupa'daki ilk sunucuları Luleå'ya kuruluyor. Luleå, İsveç'in kuzeydoğusunda, kuzey kutup çizgisinin hemen yakınlarında yer alan, 2005 yılı nüfuslarına göre 45.000 nüfuslu ufak bir kent. Peki burasının özelliği ne? Facebook neden sunucularını kurmak için İsveç'teki bu kenti seçti? Sebebi aslında çok basit: Sunucuları doğal yollar ile soğuk tutmak. Sunucuların oluşturduğu ısıyı soğutmak için data centerlarda ciddi soğutma üniteleri kurulu ve bunlar maddi olarak ek yükümlülükler getiriyor. Sunucuların soğuk iklim bölgelerine kurulmaları ise doğal bir soğutma özelliği kazandırıyor ve böylece sunucular da, daha rahat çalışıyor. Avrupa'daki Facebook kullanıcılarının daha da hızlı performans sağlayacak olan bu veri merkezi, hem Facebook'un soğutma giderlerini büyük oranda azaltacak hem de Facebook'un doğaya saygısını bu şekilde görebiliyoruz. 2014 yılında tamamlanması beklenen veri merkezi, doğal yollardan soğutma sağlayacağı için karbon salınımı da daha az olacak. Özellikle teknoloji firmalarının bu tarz doğayı koruma faaliyetlerinin takipçisi ve uygulayıcısı olmaları gerekiyor. Teknolojimizin ve sağlığımızın daha iyi durumda olması için tüm bunlar şart ve tüketicilerin de satın aldıkları marka ve ürünlere karşı sorgulayıcı yaklaşmaları gerekiyor.

Bu yazıyı sosyal medya konusunda uzman olan sevgili Sami Eyidilli ile beraber yazdık. Kendisi Dokuz Eylül Üniversitesi'nden mezun ve şu anda Anadolu Üniversitesi'nde İşletme Fakültesi son sınıf öğrencisi.

Gonet Interactive Advertising Agency bünyesinde Sosyal Medya Uzmanı olan Eyidilli bugüne kadar birçok dergide yazarlık ve haber editörlüğü görevi üstlendi. Türkiye'nin ilk e-dergilerinden birinin kurucu yazarları arasında yer alan Sami Eyidilli'nin yazılarını www.sosyalmedyauzerine.com adlı blogda okuyabilirsiniz.










1 Kasım 2011 Salı

İş Hayatının Çevreye Bakış Açısı

İşletmelerin esas amacı kardır. Hissedarlar, yönetime “çevreyi kirlettin mi veya gelecek nesiller için çevre adına ne yaptın?” diye sormak yerine “yıllık kar payları ne kadar yüksek, bir önceki yıla göre büyüme gerçekleşti mi”  diye sorarlar. Amaçları kar olan işletmelerden toplum ve gelecek nesiller üzerinde uzun vadede ve titizlikle çevre açıcından harekete geçmelerini beklemek yersizdir. İşletmeler, sektör içinde mümkün olan en düşük maliyetle üretim yapmak ve böylece rekabetle bir adım öne geçmek için çabalamaktadırlar. Bu da daha sağlıklı bir çevre için ayrılacak olan fonların ayrılmaması anlamına gelmektedir. Ancak işletmelerin gözden kaçırdıkları nokta vardır ki bu da çevreye zarar vermeyen politikalar uygulanmadıkça maliyetlerin korkunç derecede artacak olmasıdır.

Günümüzün bilinçli toplumlarında topluma hizmet amacı gözetmeksizin, sadece kar amacına yönelen işletmelerin başarı şansı son derece düşüktür. Hiçbir işletme tüketiciler olmadan yaşamını sürdüremez. Bu nedenle işletmelerin temel amacı tüketicilerin isteklerini karşılamaktır. Bu istekleri karşılarken, tüketicilerin uzun dönemli değerlerini de göz önünde tutmalıdırlar. Yurtdışındaki bir çok irili ufaklı şirket artık günümüzü değil geleceği düşünen stratejilerle hareket etmektedir. Ülkemizde ise bu süreç yavaş ilerlemekle beraber son dönemlerde konuyla ilgili bir çok şirketin çevreye duyarlı ürünler ürettiğini, sosyal sorumluluk faaliyetlerinde bulunduğunu ve aldıkları yeşil sertifikalarla çevreyle dost olduklarını belgelendirdiklerini görmekteyiz. Bence önümüzdeki dönemde başta devletin ve belediyelerin, sonrasında medyanın konuyla ilgili atılımlarıyla çevre çok daha ön planda olacak. Böylece insanların tüketim bilinçleri hızla değişecek ve iş dünyası da ister istemez kar odaklılıktan ziyade çevreyle dost ürünleri piyasaya sürerek yeni bir rekabete başlayacaktır. Hayatta kalmak ve sürdürülebilir olmak anlamında şirketlerin önümüzdeki dönemlerde neler yapacaklarını hep beraber göreceğiz.